20.yy Sanat Akimlari *Part 3*
Sürrealizm
Gerçeküstücülük ya da sürrealizm, Avrupa’da birinci ve ikinci dünya savaşları arasında gelişmiştir. Temelini, akılcılığı yadsıyan ve karşı-sanat için çalışan ilk dadaistlerin eserlerinden alır. 1924'te "Manifeste du Surrealisme"i (Sürrealizm Manifestosu) hazırlayan şair Andre Breton'a
göre gerçeküstücülük, bilinç ile bilinç dışını birleştiren bir yoldur.
Gerçeküstücülük akımı, gerçek dışı anlamında değil aksine gerçeğin
insandaki iz düşümü şeklinde bir yaklaşımdır.
Sigmund Freud’un teorilerinden etkilenen Andre Breton için, bilinçdışılık düş gücünün temel kaynağı, deha ise bu bilinçdışı dünyasına girebilme yeteneğiydi.
Sürrealist şairler önceleri
kendilerini görsel sanatçılarla işbirliği yapma konusunda gönülsüzdüler,
çünkü resmetme, çizme ve heykel yontmanın gerektirdiği işçilik
süreçlerinin ket vurulmamış ifadenin kendiliğindenliği ile uyuşmaz
olduğuna inanıyorlardı. Ne var ki Breton ve takipçileri görsel sanatları
tümüyle görmezlikten gelmediler. Giorgio de Chirico, Pablo Picasso, Francis Picabia ve Marcel Duchamp gibi sanatçılara, eserlerinin analitik, provokatif ve erotik niteliklerinden dolayı büyük bir değer veriyorlardı.
Örneğin, Marcel Duchamp'ın kavramsal olarak karmaşık Bekârları Tarafından Soyulmuş Gelin
adlı yapıtı Sürrealistler tarafından beğeniyle karşılandı ve tuhaf bir
şekilde yanyana getirilmiş erotizm yüklü nesneleri nedeniyle akımın
öncüsü kabul edildi. 1925'te Breton, La Révolution Surréaliste dergisinde Pablo Picasso
gibi sanatçıların yapıtlarına yer vererek ve resim ve çizimden oluşan
sergiler düzenleyerek görsel ifadeye verdiği desteği gösterdi.
Sürrealist teknikler ve imgelerle çalışan ilk sanatçılar Alman Max Ernst, Fransız André Masson [Okunuşu: Messon], İspanyol Joan Miró [Okunuşu: Juan Miro] ve Amerikalı Man Ray'dir.
Masson'un 1924 yılında yaptığı serbest çağrışım çizimleri ket
vurulmamış bir zihnin ürünleri olan, kıvrımlı çizgilerin oluşturduğu
tuhaf ve sembolik figürlerdir. Breton, Masson'un çizimlerini kendi
şiirlerindeki otomatizme yakın buluyordu. Miró'nun 1928 yılında yaptığı Patates
adlı tablo da benzer şekilde fantastik figürlerden oluşan düşsel bir
dünya yaratmak üzere organik formlar ve büklümlü çizgiler kullanır.
1937 yılında eski bir Dadaist olan Max Ernst decalcomania ve grattage adı verilen iki yöntemle deneysel çalışmalar yapmaya başladı. Decalcomania bir kağıt tabakasını boyalı bir yüzeye bastırma ve daha sonra boyayı sıyırma tekniğidir. Grattage ise dokulu bir yüzey üzerine konmuş boyanın kazınmasıdır. Max Ernst 1937 yılında yaptığı Barbarlar
adlı eserinde bu iki tekniği birlikte kullandı. Kıyamet-sonrası ıssız
bir manzaradaki insanbiçimli bu figürlerin oluşturduğu kompozisyon,
Sürrealist sanatta sıkça bulunan şiddet ve yokoluş temalarının bir
örneğidir.
1927'de Belçikalı ressam René Magritte Brüksel'den Paris'e taşındı ve görsel Sürrealist akımın önde gelen bir üyesi haline geldi. Giorgio de Chirico'nun
resimlerinden etkilenen Magritte düşsel ortamlarla yanyana bulunan,
belirgin bir şekilde erotik resimler yaptı. Magritte'in yapıtları Masson
ve Miró'nun geliştirdiği görsel otomatizm ile İspanyol Salvador Dalí, Belçikalı Paul Delvaux ve Fransız-Amerikalı Yves Tanguy'un yeni bir form olarak ortaya koyduğu illüzyonistik Sürrealizm arasındaki ayrımı tanımlar.
1929'da Dali İspanya'dan Paris'e
gelerek ilk Sürrealist resimlerini yaptı. Magritte'in düş imgelerini
kendi erotizm yüklü, sanrısal görümleriyle zenginleştirdi ve
resimlerinde Freudyen semboller kullandı. 1930'da Breton, Dali'nin
bilinçaltı tasvirlerini Sürrealizm'in İkinci Manifestosu'nda övdü.
Avrupa'daki örgütlü Sürrealist akım
İkinci Dünya Savaşı'nın başlamasıyla dağıldı. Breton, Dalí, Ernst,
Masson ve Sürrealistlere 1937'de katılan Şilili sanatçı Roberto Matta
gibi diğerleri Avrupa'dan ayrılarak New York'a geldiler. Akım
etkinliğini Birleşik Devletler'de sürdürdü. Breton 1940'da Mexico
City'de dördüncü Uluslararası Sürrealist Sergisi'ni düzenledi. Bu
sergide akıma resmen katılmayan Meksikalı sanatçılar Frida Kahlo ve Diego Rivera da yer aldı.
Sürrealizm'in şaşırtıcı
imgeleri, derin sembolizmi, rafine boyama teknikleri ve uylaşımları hor
görmesi sonraki kuşak sanatçıları etkiledi. Bunlar arasında Joseph Cornell'in yanısıra Sürrealizm ile Soyut Ekspresyonizm arasındaki sürekliliği oluşturan Arshile Gorky gibi sanatçılar yer alıyordu.
kaynak : solakkedi.com
No comments:
Post a Comment